SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME DAVALARINDA “DENKLEŞTİRİCİ ADALET İLKESİ” ve UYGULANMASI
16.03.2021
GİRİŞ
Türk Borçlar Kanunu’nda, sözleşmeden doğan borç ilişkileri, haksız fiillerden doğan borç ilişkileri ve sebepsiz zenginleşmeden doğan borç ilişkileri olmak üzere, üç tip borç ilişkisi düzenlenmiş bulunmaktadır. İşbu Makalede, Sebepsiz Zenginleşme Kurumunun tanımı, şartları ve işlevi üzerinde durulacak ve ülkemizde meydana gelen enflasyon sebebiyle ve Yargıtay Kararları uyarınca uygulama alanı bulan Denkleştirici Adalet İlkesi kullanılarak hakkaniyetin sağlanması hususu açıklanacaktır.
1. Sebepsiz Zenginleşme
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 77. ve 82. maddeleri arasında Sebepsiz Zenginleşme hükümleri düzenlenmiş ve böylelikle TBK’da, sözleşmeden doğan borç ilişkileri ve haksız fiillerden doğan borç ilişkilerinin ardından, üçüncü bir borç ilişkisi hüküm altına alınmıştır. Sebepsiz zenginleşme, TBK’nın 77. Maddesinde tanımlanmıştır ve ilgili tanım aşağıda belirtildiği gibidir;
TBK M. 77-
Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.
Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.
İlgili maddeden anlaşılacağı üzere sebepsiz zenginleşme, bir kişinin sebepsiz yere -hukuken kabul edilebilir bir neden olmaksızın – zenginleşmesi ve bu sebeple bir başkasının, malvarlığı, para ya da emeğinde azalma meydana gelmesi halinde ortaya çıkmaktadır. Bir diğer deyişle sebepsiz zenginleşme aşağıdaki hallerin varlığı halinde ortaya çıkar;
- Bir kişinin malvarlığında bir artış meydana gelmesi,
- Bir kişinin malvarlığında veya emeğinde azalma meydana gelmeli.
- Taraflar’ın malvarlığındaki artış veya azalma arasında bir sebep sonuç ilişkisi, yani illiyet bağı bulunmalı.
- Malvarlıklarındaki artış veya azalmanın haklı bir nedene dayanmaması gerekir.
Yukarıda belirtildiği üzere sebepsiz zenginleşme, geçerli olmayan, gerçekleşmemiş veya sona ermiş bir hukuki ilişki uyarınca meydana gelir ve bu durumda fakirleşenin iade talebi hakkı ortaya çıkar. Günümüzde, Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmelerinin noterden düzenleme şeklinde yapılmaması ve bu sebeple sözleşmelerin geçersiz hale gelmesi ile ifanın gerçekleşmemesi halinde ödeme yapan tarafın iade talebinde bulunması, en sık karşılaşılan sebepsiz zenginleşme davaları arasında yer almaktadır.
2. Geri Verme Yükümlülüğü ve Denkleştirici Adalet İlkesi
TBK’nın 79. Maddesi uyarınca sebepsiz zenginleşen taraf kural olarak yalnızca, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında, elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın haricinde kalan kısmı kalanı geri vermekle yükümlüdür. Ne var ki, aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca Zenginleşen; zenginleşmeyi iyi niyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür denilmektedir.
Ancak, kimi durumlarda zenginleşmenin tamamının geri verilmesi dahi, fakirleşen tarafın zararlarının tamamen karşılanmasını sağlamamaktadır. Özellikle para borçlarında meydana gelen bu durum, ülkemizde yıllardır yüksek seyreden enflasyon oranları sebebiyle paranın sürekli olarak değer kaybetmesinden ileri gelmektedir. Bu halde, Sebepsiz Zenginleşme kurumunun temel amacının “hakkaniyeti” sağlamak olduğu göz önüne alındığında, paranın aynen iade edilmesinin sebepsiz zenginleşmenin amacını tamamıyla yerine getiremeyeceği ortadadır.
Bu durumda, “Denkleştirici Adalet İlkesi” gündeme gelmektedir. Denkleştirici adalet ilkesi kısaca, paranın ödeme tarihindeki alım koşullarına uyarlanması olarak açıklanabilir ve Yargıtay içtihatları neticesinde yaygınlaşarak kullanım alanı bulmuştur. Yargıtay kararları uyarınca; denkleştirici adalet ilkesine göre yapılacak hesaplamada, ödemenin dava tarihinde ulaştığı alım gücü hesaplanmalıdır. Bu hesaplamada, Yargıtay’ın istikrar kazandığı içtihatlarına göre; davacının ödediği satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücü, tüketici eşya fiyat endeksi, altın, döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs gibi ekonomik etkenlerin ortalamalarının alınarak uzman bilirkişi vasıtasıyla hesaplanmalı ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Belirtilen ilkeler ve esaslar uyarınca; hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı ve hakkaniyet gözetilerek, sözleşme tarihinde satış bedeli olarak verilen paranın, taşınmazın iadesinin talep edildiği dava tarihi itibariyle enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar gibi çeşitli ekonomik etkenlerin ortalamaları alınmak sureti ile ulaşacağı alım gücü, paranın reel değeri tespit edilerek bu bedel alıkoymada hükme esas alınmalıdır.[1]
Denkleştirici adalet ilkesi uyarınca hesaplama yapılırken, döviz, altın, ticari – yasal faiz, memur maaşları, tüfe, asgari ücret gibi parametrelerden en az beş tanesinin hesaplamada esas alınması gerekmektedir. Yalnızca bir parametrenin esas alınması, parada meydana gelen değer kaybını tam olarak belirlemekte yetersiz kalacak ve hakkaniyete aykırı olacaktır.
Hesaplamadaki önemli husus, ödenen tutarın parametreye göre ödeme tarihindeki değerinin hesaplanması ve parametre değerinin dava tarihindeki karşılığının paraya çevrilmesidir. En az beş farklı parametreye göre hesaplanan dava tarihindeki değerlerin toplanması ve ortalamalarının alınması gerekir. Hesaplama yöntemi, aşağıdaki örnek olaya uygun olarak tablo 1’de örneklendirilmiştir;
OLAY -1
A, 15.03.2017 tarihinde B’ye 125.000 TL tutarında ödeme yapmış ve A sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca 26.06.2020 tarihinde B'ye karşı, ödenen tutarın denkleştirici adalet ilkesi uyarınca günümüz alım koşullarına uyarlanarak iade edilmesi talebiyle dava ikame etmiştir. Bilirkişi ise, Dolar, Euro, Yasal Faiz, Asgari Ücret ve Tüfe parametrelerini esas almak suretiyle 125.000 TL’nin dava tarihinde ulaştığı alım gücünü hesaplamıştır.
Tablo- 1
Parametre |
Ödenen Tutar |
Ödeme Tarihi |
Ödeme Tarihindeki Parametre Değeri |
Dava Tarihi |
Dava Tarihindeki Parametre Değeri |
Dava Tarihindeki Tutar |
Dolar |
125.000,00 TL |
15.03.2017 |
3,7289 TL |
26.06.2020 |
6,8417 TL |
229.347,13 TL |
Euro |
125.000,00 TL |
15.03.2017 |
3,9634 TL |
26.06.2020 |
7,6776 TL |
242.140,59 TL |
Yasal Faiz |
125.000,00 TL |
15.03.2017 |
1199 (Gün) |
26.06.2020 |
0,0975 (oran) |
165.591,15 TL |
Asgari Ücret (Net) |
125.000,00 TL |
15.03.2017 |
1.404,00 TL |
26.06.2020 |
2.324,70 TL |
211.422,72 TL |
Tüfe (Endeks) |
125.000,00 TL |
15.03.2017 |
305,24 |
26.06.2020 |
465,84 |
190.767,92 TL |
Denkleştirici Adalet İlkesi Uyarınca Günümüz Alım Koşullarına Uyarlanmış Tutar |
207.853,90 TL
|
3. Sonuç
Netice itibariyle, sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca iade talep edilirken, hakkaniyetin tam olarak sağlanması amacıyla, verilenin aynen iadesinin yeterli olmadığı durumlarda, yani ödenen tutar ile dava tarihinde ulaştığı değer arasında fark bulunduğu hallerde, denkleştirici adalet ilkesi uygulama alanı bulacaktır.
Bu noktada, paranın ödendiği tarihten itibaren faiz talep edilebileceği, ayrıca denkleştirici adalet ilkesinin uygulanmasına gerek bulunmadığı iddia edilebilir. Ne var ki, yukarıda da bahsedildiği üzere, ülkemizde meydana gelen sürekli enflasyon ve paranın değer kaybı, yalnızca faiz ödemesi yapılmasının hakkaniyeti tam manasıyla sağlamayacaktır. Bu halde, Sebepsiz zenginleşmenin (haksız iktisabın) temeli hakkaniyet esasına dayanmakta olup, sebepsiz zenginleşmenin asıl unsurunu da “denkleştirici adalet ilkesi” oluşturmaktadır.
Av. Selman BALTACI
02165192000
sbaltaci@dnblegal.com.tr
[1] Yargıtay, 1. Hukuk Dairesi, E. 2012/5632, K. 2012/9656, T. 19.09.2012